Organizmada meydana gelen ve hücreleri kontrolsüz büyüyen kötü huylu tümörlere verilen genel addır.
Kanser, genellikle kontrolden çıkan hücrelerin sürekli çoğalmalarıdır.
Kanserler, malignant (kötü huylu) tümörlerdir; yani benign (iyi huylu) tümörlerin aksine başka dokulara sızma ve yayılma (metastaz) özelliği gösterir.
Kanserli hücreler neden sürekli bölünürler?
Kültürde, normal hücreler komşu hücrelere yapışarak ilişkilerini devam ettirirler. Bu yapışma (adhezyon) noktalarında hücrelerde elektronca yoğun bir plak oluşur. Bununla birlikte, hücrelerin ameboid uzantılarında yavaşlama ve durma görülür. Bu olaya kontak inhibisyon denir. Bu şekilde, hücre bölünmesi kontrol edilir. Deneysel olarak, normal hücreler bir kültür ortamında kendilerine sağlanan ortam şartları ne kadar iyi olursa olsun kontak inhibisyon nedeniyle tek tabaka oluşturduktan sonra daha fazla çoğalmazlar. Çünkü, bölünme sınırlı sayıda olur. Fakat, kanser hücreleri sürekli çoğalarak birkaç tabakalı düzensiz kitleler oluştururlar. Bu da kanser hücrelerinde kontak inhibisyon kaybı olduğunu göstermektedir.
Kanser nasıl oluşur?
Kanserlerin yaklaşık %80-90’ı çevresel ve/veya davranış faktörleri tarafından meydana gelir ve önlenebilme potansiyeli vardır. Kalıtım yoluyla kanser meydana gelme olasılığı çevresel faktörlere oranla çok daha azdır.
x-ışınları, uv (ultraviyole-morötesi) ışınları gibi fiziksel ve bazı ilaçlar, polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi kimyasal faktörlerin yanında virüsler de biyolojik olarak normal karaktere sahip bir hücre kültürünü transforme ederek kanser oluşturabilirler.
Kimyasal karsinojenler, tümörü ya uygulandığı yerde (örn: cilt) veya absorbe edildiği yerde (örn: bağırsak) ya da metabolizmanın durumuna göre karaciğer, böbrek gibi organlarda, bazen de direkt olarak alakası olmayan bir yerde meydana getirirler. Fakat, karsinojene maruz kalma kanser oluşturmak için tek başına bir sebep değildir. Karsinojenler ancak uygun yer ve zamanda kanser oluşturabilirler.
Sayabileceğimiz bazı kimyasal karsinojenler şunlardır:
¨ Hidrokarbonlar: baca temizleyicileri, boya endüstrisinde kullanılan maddeler
¨ Aflatoksin ( küf mantarı tarafından sentezlenir)
¨ Nikel, krom
¨ Sigara (nikotin, tar)
¨ Yiyecek katkıları
¨ Birçok ilaçlar
¨ Parfümlerde kullanılan bazı kimyasallar
Fiziksel faktörlerin, kanserojen kimyasal maddelerin veya onkojenik (kansere neden olan) virüslerin konak hücre genomu ile etkileşimleri sonucu hücreler değişmekte ve farklı antijenite kazanmaktadır. Bir normal hücrenin kontrolden çıkarak hızla bölünmesiyle oluşan kanserli hücrede birçok anormal doku antijeni belirmektedir. Tümör hücrelerinde yeni yeni antijenler oluşmakta ve normal antijenlerin kaybına veya değişikliğine neden olabilmektedir. Erken fötal dönemde, normalde bulunan protoonkogenlerin ( kansere sebep olabilme potansiyeli olan gen) farklılaşmasıyla anormal genler oluşmakta ve bunlara selüler onkogenler adı verilmektedir.
İmmün sistem (bağışıklık sistemi) ve kanser oluşumu arasındaki ilişki
Bağışıklık sistemi yabancı doku antijenlerini kolayca tanıyabilir ancak, tümör dokusunu organizmadan kolayca atamaz. İnsanda bir saniyede bir milyara yakın hücre çoğalması olmakta ve somatik olarak bunların birkaçı, günde yüzlercesi mutasyonla farklı hücreler oluşturmaktadır. Bu farklı hücrelerin temizlenmesinde hücresel immün cevap mekanizması rol oynamaktadır. Buna, immün sistemin kansere karşı “immün denetimi” denmektedir. İmmün sistem, tümör oluşumunu denetlemekte, aynı zamanda tümör hücresi ve antijenlerine karşı immün cevap çıkarmaktadır. Hücresel immün cevap baskılandığı zaman kanser oluşumu artmaktadır.
Yenidoğan ve yaşlılık dönemlerinde immün cevap mekanizması zayıflamaktadır. Yaşlılarda prostat kanseri, çocuklarda nöroblastoma sık görülmektedir. İmmün sistemi baskılayıcı ilaç kullananlarda tümör oluşumu riski artmaktadır. İmmün sistem bozukluğu olan hastalarda da bazı kanser tipleri gelişebilmektedir.
Kanser neden öldürür?
Kanser hastalarının çoğu, kalp hastalığı veya başka enfeksiyonlar gibi kanserle ilgisi olmayan nedenlerden dolayı ölür. Tümörün bulunduğu bölge ve tümörün yayıldığı bölgenin büyüklüğü ölümü direkt veya indirekt olarak etkileyen nedenlerdir. Ölümün temel nedeni, beyin, akciğer, karaciğer gibi hayati önemi büyük olan organlarda tümör oluşması veya tümörün bu organlara yayılmasıdır.
Kanser teşhis eden köpekler
Son olarak, kanseri teşhis edebilmek için günümüzde kullanılagelen metodlara alternatif olabilecek yeni bir araştırmadan bahsetmek ilginç olacaktır sanırım.
Schnauzer türü köpek, derideki ben kanserlerini (melanoma) tanı yapılmadan önce, koklayarak teşhis edebilmektedir.
Bazı hastalarda melanoma kolay gözükmeyecek bir yerde olabilir. Melanomaların %20’si bu nedenle teşhis edilememektedir. Florida’lı eski polis köpekleri terbiyecisi Duane Pickel, bir kanser uzmanının da yardımıyla, bu köpeği hemen hemen hiç yanılmadan melanoma tanır hale getirmiştir. Tıp kitaplarına “Köpekle Tanı” diye bir bölüm eklenecek mi dersiniz?
Biyolog Gülfiliz Ekinci
Kaynak : Genetik Bilimi
Kanser belirtileri
Vücuttaki değişimleri gözleyip, şüphelenmek kanserin teşhis ve tedavisinin en önemli yolu.
• Akciğer kanseri: Yüzde 90 oranında sigara içenlerde ve kimyasal maddelere maruz kalanlarda ortaya çıkıyor. Sigaradan uzak durulması, kimyasal maddelerle ilgili işyerlerinde çalışanların düzenli olarak kontrolden geçmesi öneriliyor.
Şüpheli durumlar: Geçmeyen öksürük, kanlı ve kokulu balgam, ses kısıklığı, göğüs ağrısı ve akciğer enfeksiyonu.
• Prostat: 50 yaş ve üzerindeki her erkeğin yılda 1 kez parmakla makattan prostat muayenesi olması ve PSA denilen kan testini yaptırması öneriliyor.
Belirtiler: Sık ve ağrılı idrara çıkma, kanlı idrar, yeni gelişen iktidarsızlık, testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle.
• Bağırsak kanseri: Kansere bağlı ölümlerde 2’nci sırada. Ailesinde bağırsak kanseri olanlar, sigara içenler, iltihabi bağırsak hastalıkları olanlar, asbeste maruz kalanlar risk grubunda yer alıyor.
Belirtiler: Yutma güçlüğü, uzun süre kusma ve bulantı, uzamış ishal veya kabızlık, bağırsak hareketlerinde düzensizlik, koyu renkli veya kanlı dışkı, uzun süreli karın ağrısı, açıklanamayan kilo kaybı.
• Meme kanseri: Kadınlarda sık rastlanılan kanser türü. 40 yaşın üzerinde olan, anne ve kız kardeşlerinde meme kanseri bulunan, ilk çocuğunu 18 yaşın altı veya 30’un üstünde doğuran ve östrojen kullanan kadınlar risk altında.
Şüpheli durumlar: Göğüste ele gelen kitle, meme derisinde kalınlaşma, çekilme veya çökme, meme başından berrak veya kanlı akıntı.
• Rahim kanseri: İlk adetini erken yaşta görenler, menopoza geç girenler, östrojen içeren ilaçlarla tedavi gören, hiç çocuk sahibi olmayan, şeker hastası, yüksek tansiyonlu olanlar risk grubunda.
Belirtiler: Normal olmayan adet kana-maları, cinsel ilişkiden sonrası kana-ma, normalden fazla vajinal akıntı.
• Cilt kanseri: Genellikle yayılmıyor ve kolay tedavi ediliyor. Ancak benlerden türeyen cilt kanseri ölümcül. Açık tenli kişiler, güneşe maruz kalanlar, ailesinde cilt kanseri olanlar yüksek risk altında.
Şüpheli durumlar: Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler ile iyileşmeyen yaralarda doktora başvurulmalı.
Kanser nasıl oluşur?
Hücreler doğar, gelişir ve ölürler. Bu olay genetik bir kontrol altındadır. Bu kontrolün, kalkması ile dengenin bozulması sonucu, ya çok sayıda oluşmaları ya da oluşan hücrelerin ölmemeleri sonucu çoğalan hücreler tümör dokusunu oluşturur. Hücrelerdeki bu olayların gelişmesine neden alan bir çok kanser yapıcı (kanserojen) madde vardır.
2. Kanserin belirtileri nelerdir?
Kanser belirtileri ortaya çıktıktan sonra artık hastalığın ilerlediği anlaşılır. Amaç, bu belirtiler ortaya çıkmadan hastalığın çok erken dönemde yakalanmasıdır. Kanserin oluştuğu yere göre belirtileri vardır.
Vücudun herhangi bir yerinde ele bir kitlenin gelmesi, ses kısıklığı, inatçı öksürük, dışkılama düzeninde değişiklik, derideki benlerin şekil, büyüklük ve renk değişiklikleri, kapanmayan yaralar, herhangi bir yerde kanama, kanser belirtisi olabilir.
3. En sık görülen kanserler?
En sık görülen kanserler erkeklerde akciğer, prostat ve kalın barsak kanseri. Kadınlarda meme, rahim ağzı, akciğer ve kalın barsak kanseridir.
4. Çağdaş kanser tedavisinde izlenen yol nedir?
Günümüzde kanser tedavisi multidisipliner yani bir çok dalın bir arada işbirliği ile gerçekleşir. Burada medikal onkolog, cerrah, patolog, radyolog ve radyasyon onkoloğunun bir arada karar vermesi gerekir. Bu günün tedavi yöntemleri cerrahi, kemoterapi ve radyoterapidir. Önemli olan bu yöntemleri yerinde ve doğru olarak kullanmaktır.
5. Tedavilerdeki başarı oranı nedir?
Bu gün her türlü kanser erken yakalandığı takdirde tedavisi mümkündür. Erken olan cerrahi ile çıkarılan tümörlerin bir kısmı tekrarlayabilir ve yayılabilir, bunları önlemek için ilave tedavi yöntemleri kemoterapi ve radyoterapinin kullanılması gerekebilir. İleri devredeki kanserlerde ise kemoterapi ile bir kısmında hastalığı tedavi etmek mümkündür ancak bu devrede genellikle kemoterapi hayatı uzatmak, hastanın hayat kalitesini artırmak için kullanılmaktadır.
6. Erken teşhis konusunda insanlar yeterince bilinçli mi?
Erken tanı konusunda toplumun bilinci gün geçtikçe artmaktadır. Kanser, erken yakalandığı takdirde tedavisi mümkün bir hastalıktır. Onun için kişilerin kanserden korkmadan, sağlıklı iken her yıl düzenli olarak kontrollerini yaptırmaları gerekir. Erken yakalanan kanser sayılarında gün geçtikçe artış olmaktadır.
7. Kanserin gen terapileriyle tedavisi konusunda nasıl gelişmeler oldu?
Genetik çalışmalar iki yönde olmaktadır. Birincisi kansere neden olan genetik bozukluğun tespiti, diğeri bu bozukluğun düzeltilmesidir. Bu gün birincisi ile ilgili çok yo1 alınmıştır. Tedavi konusu ise henüz yenidir, ümit vermektedir ancak halen araştırma safhasındadır
kaynak:AcıbademHastanesi
ABD’de yapılan bir araştırma, bazı kanser türlerinde görülen, kontrol altına alınamayan tümör büyümelerinin nedeninin, daha önce bilim dünyasında kabul gördüğü gibi genetik mutasyonlar değil, hücrelerdeki düşük oksijen seviyeleri olduğunu ortaya koydu.
ABD’nin Georgia Üniversitesi’nde yapılan araştırmanın sonuçlarının habis tümörlerdeki büyümeyi iyileştirmeye yönelik tedavi planlarında köklü değişiklikler yapılmasına yol açabileceği bildirildi.
Journal of Molecular Cell Biology adlı tıp dergisinin internet sayısında yayımlanan araştırmada, halka açık veri bankalarında bulunan 7 farklı kanser tipindeki mesajcı RNA veri örneklerini analiz eden araştırmacılar, hücrelerde uzun süreli oksijen yokluğunun kanser büyümelerindeki önemli bir etken olabileceğini gösterdi.
Bu konuda önceden yapılan bilimsel araştırmalarda hücrelerdeki düşük oksijen seviyesinin kanserin gelişmesine katkı sağlayan bir etken olduğu öngörülüyordu, ancak bunun kanser büyümesindeki önemli bir etken olduğu bilinmiyordu.
Ortaya atılan yeni kanser büyüme modelinin geçerli olduğunun kanıtlanması durumunda bu, araştırmacıları öncelikle hücrelerdeki oksijen seviyelerinin düşmesini engelleyici yeni metodlar bulmaya sevk edecek ve bu da kanser tedavisinde köklü bir değişikliğe gidilmesi sonucunu doğuracak.
Araştırma ekibinden Prof. Ying Xu, araştırmalarının bilimsel adı ”Hipoksiya” olan hücrelerdeki düşük oksijen seviyesinin bazı belli kanser türlerinde önemli bir etken olduğunun kanıtladığını söyledi.
Dünyada görülen yüksek kanser oranlarının sadece rastgele genetik mutasyonlarla açıklanamayacağını belirten Xu, biyoloji ve hesaplamalı bilimi bir araya getiren biyoenformatik biliminin araştırmacılara kansere yeni bir ışık altında bakma imkanı sunduğunu kaydetti.
Xu, ”Kanser ilaçları belirli bir mutasyonun moleküler seviyede köküne ulaşmaya çalışır ancak kanser genellikle bunun etrafından dolaşarak kendine yeni bir yol bulur. Bu yüzden genetik mutasyonların kanserin ana etkeni olmayabileceğini düşünüyoruz” dedi.
Araştırmacılarca öngörülen modele göre, düşük oksiyen seviyeleri hücrenin, ”Oksidatif fosforilasyon” adı verilen hücrelerin normalde gelen besini enerjiye çevirme yöntemine müdahale ediyor.
Oksijen azaldıkça, hücreler, ”ATP” adlı enerji üniteleri üretmek için daha az verimli bir enerji üretme yolu olan glikoliz yöntemini kullanmaya başlıyor ve bu yüzden kanser hücreleri, başta glukoz olmak üzere daha fazla besin alabilmek için daha sıkı çalışmak zorunda kalıyor.
Oksijenin tehlikeli seviyeleri düşmesi halinde yeni kan damarları yaratma süreci olarak tanımlanan, ”Anjiojenesis” başlıyor. Yeni oluşturulan kan damarları hücreye taze oksijen sağlıyor ve böylece hücre ile tümörün içindeki oksijen seviyeleri düzeliyor ve tümörün büyümesini geçici bir süre için engelliyor.
Xu ve arkadaşlarının öngördüğü modele göre, bundan sonraki aşamada kanser hücresi daha fazla besin aldığında büyüyor ve bu da tümörün biyokütlesini büyütürken içindeki oksijen seviyesinin düşmesine neden oluyor. Dolayısıyla hücrelerin besini enerjiye çevirme verimliliği daha da düşüyor.
Bu durum daha aç hale gelen kanser hücrelerinin, kan dolaşımından daha fazla besin alabilmek için harekete geçmesini sağlıyor ve bu kısır döngü böylece sürüp gidiyor.
Geliştirdikleri yeni kanser büyüme modelinin niçin çok sayıda kanser türünün ilaçlara sadece 3 ila 6 hafta gibi kısa bir sürede dirençli hale geldiğini açıkladığını vurgulayan Xu, yeni modelin yapılacak deneysel kanser araştırmalarda denenmesinin büyük önem taşıdığını kaydetti.
Araştırmaya Georgia Üniversitesi’nin yanı sıra, ABD’nin Houston kentindeki Baylor College of Medicine adlı tıp okulu ve Çin’deki Jilin Üniversitesi’nden bilim adamları katkı verdi.
AA
Kanserde yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri cerrahi, radyoterapi ve kemoterapidir. Daha az sıklıkla hormon tedavileri, biyolojik tedavi yöntemleri ve hedefe yönelik tedaviler kullanılır.
Bu tedavi yöntemleri tek başına veya birlikte uygulanmaktadır.
İlk uygulanan tedavi genellikle birinci basamak tedavi olarak bilinmektedir.
Birinci basamak tedavinin arkasından verilen tedavi adjuvan tedavi olarak adlandırılır. Cerrahi tedaviden sonra uygulanan kemoterapi adjuvan tedavidir. İlk basamak tedaviden önce uygulanan tedavide neoadjuvan tedavidir.
Örneğin cerrahi tedavi öncesi uygulanan hormonoterapi neoadjuvan tedavidir.
Pek çok deneysel tedavi yöntemi klinik çalışmalarla test edilmektedir.
Kanser tedavisi giderek daha çok özel uzmanlık gerektirir hale gelmektedir, tedavi genellikle medikal onkoloji uzmanı tarafından yönlendirilen bir ekiple yürütülmektedir.
Tedaviye başlamadan önce tedavinin hedeflerini, ne kadar süreceğini ve potansiyel yan etkilerini bilmek isteyeceksiniz.
Kanser tedavisinde önemli bir noktada hastalar ve hasta yakınlarının, doktorları ve onların önerdikleri tedavi konusunda kendilerini rahat hissetmeleridir.
Bazen tedaviniz konusunda ikinci bir görüş almak isteyebilirsiniz.
Kanser tedavisinde dikkat
16 Ekim 2012
e-posta
Kanser, belki de çağımızın en korkulan hastalığı.Televizyonda, gazetelerde sürekli korkutucu kanser hikayeleri ya da mucizevi şekilde bu hastalıktan kurtulanların ilginç hikayeleri ve bu mucizevi yöntemlerin en başında da beslenme yöntemleri yer alıyor.
Uzman diyetisyen Tuğçe Aytulu uyarıyor; kanser tedavisi sürerken içeriğinde ne olduğu bilinmeyen bitkisel destekler, karışımlar kullanmak yarardan çok zarar getirebilir.
Bu gibi bilinçsizce veya kulaktan dolma uygulanan yöntemler hastanın tedavisini daha da zorlaştırabiliyor. Örneğin kemoterapiye bağlı bulantı yaşarken bir de kaynatılmış bazı bitki suları gibi şeyleri içmeye zorlanıyor ve bu durumda bulantıları daha da artabiliyor.
GREYFURT VE NAR KÖTÜ ETKİLEYEBİLİR
Hastaları, tedaviye destek olduğuna dair kanıtı olmayan veya içinde ne olduğundan emin olunmayan bitki özleri gibi ürünleri kullanmaya teşvik etmemek, zorlamamak gerekiyor. Çünkü bu tip durumlar bazen hastaya yarardan çok zarar getirebiliyor. Bazı bitkiler ve gıdalar bazı kemoterapilerle etkileşime girerek tedavinin etkinliğinin azalmasına sebep olabiliyor. Örneğin greyfurt ve narın içinde bulunan bazı maddeler çoğu kemoterapi ajanıyla etkileşiyor ve ilaçların etkilerini istenmeyen şekilde arttırabiliyor veya azaltabiliyor. Dolayısıyla kemoterapi alırken aynı esnada bol miktarda greyfurt ve nar suyu içmek yarardan çok zarar getirebiliyor.
BİTKİLER ‘DOĞAL’ AMA ‘ZARARSIZ’ MI?
Kaynatılarak veya tablet formunda bilinçsizce kullanılan bazı bitkiler kanda bazı değerlerin (örneğin karaciğer enzimlerinin) artmasına neden olup kemoterapinin aksamasına bile sebep olabiliyor. Bu durumda her “doğal” olana “zararsız” demek yanlış olur. Birçok ilaç da aslında bitkilerden elde edilmektedir ancak bu ilaçlarda doz, kullanım şekli, olabilecek yan etkiler bilinir. Hekimler bu yan etkilerle karşılaştıklarında ne yapacaklarını bilir ama bitkisel ürünlerde doz, yan etki gibi önemli noktalar soru işaretidir. Bu sebeple bilinçsizce tedavi edici amaçlarla kullanılmamalıdır.
BİTKİLERLE ‘TEDAVİ ETMEK’ MÜMKÜN MÜ?
Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçların bitki kökenli olduğunu biliyoruz, örneğin vinka alkoloidleri gibi.Ancak herhangi bir diyet modelinin herhangi bir kanser türünü tedavi ettiğine yönelik hiç bir kanıt yoktur. Elbette ki bazı kanserin önlenmesinde beslenme şekli önemli kriterlerden biridir. Kanser tedavisi sırasında da bazı yan etkilerin azaltılmasında beslenme önemli yer tutar. Kanser tedavisinden sonra da sağlıklı beslenmenin sürdürülmesi önemlidir. Örneğin meme kanserinin tekrarlamasını önlemede yardımcı faktörlerden biri sağlıklı kiloda olmaktır. Ancak beslenme her zaman tek başına koruyucu bir faktör değildir.
KANSERDEN KORUNMAK İÇİN BESLENMEDE NE GİBİ DEĞİŞİKLİKLER YAPILABİLİR?
• Her türlü sebze çeşidini içeren bir beslenme şeklini benimseyin. Haftanın bazı günlerinde et ürünleri yerine kurubaklagilleri tercih etmeye çalışın.
• Günde en az 5 porsiyon her renkten olan sebze ve meyvelerden tüketin.Örneğin turunçgiller,koyu yeşil yapraklı sebzeler ve sarı kök sebzeleri karışık olarak gün içinde kullanın.Farklı renklerdeki sebze ve meyveler fitokimyasallar olarak bilinen sağlığı geliştirici öğeler içerir.
• Hergün yüksek posa içeren gıdalar tercih edin; örneğin kurubaklagiller, tam tahıllı ekmekler,tahıllar
• Özellikle hayvansal kaynaklı yüksek yağlı gıdaları sınırlayın. Az yağlı süt ve süt ürünlerini tercih edin.Düşük yağlı pişirme tekniklerini kullanın.Buğulama,haşlama yöntemlerini deneyin.
• Tuzlanmış,tütsülenmiş ve salamura gıdaları daha az tercih edin.
• İdeal kilonuzu koruyun ve fiziksel olarak aktif olun.
• Alkol alıyorsanız kontrollü miktarlarda tüketin.
• Gıdaları güvenli ve sağlıklı yöntemlerle saklayın.
• Marketten alışveriş yaparken gıdaların çeşitliliğine dikkat edin.
• Dengeli beslenmediğinizi düşünüyorsanız bir diyetisyene başvurun.Diyetisyen sadece zayıflamadan sorumlu bir uzman değildir, aynı zamanda sağlıklı beslenmenin düzenlenmesi ve sürdürülmesinde sorularınıza cevap verecek bir danışmandır
filiz
allah razı olsun
Maryyiğit
Hocam okudum ve sizin sayesinde çok çok öğrendim ve çok beğendim teşekkuelar 🙂 🙂 🙂
xacey
hocan cok tesekkur ederim
xacey
hocam cok tesekkur ederim
sinem
hocam sağolun ya ödev için lazımdı bi ricam olucak bu hücrelerin artmasını ve azalmasını sağlayan faktorlerhangileridir?
Melaike
Çok saolunn . Ödevim için kullanacağımm 😀 😀
tuana
iyice besin amali
Uğurcan
ödev için kullanacağım da girecek galiba 😀 😀 😀
Ssseerrii
Cok güzel
hakim
kanserin kilo kaybettirme mekanizması nasıl acaba …
ebru
Kayinvalidemin gogsunde sivilce gibi yara cikti tek gogsunde dagldi etrafi yara gibi bunun kanserle bi alakasi varmidir sizce
Bilgin TOPLAR
Kanser evrim teorisinin mutant degişkenligidir.kanser hüçrelerinin meydena gelme etkisinin durdurulması;biyolojik hücrelerde ölüm ve metan dönüşümü başlar.kanserin en etkileyici tedavisi; alan ve besin degişgenliginden kaçımaktır.eger denizden 800metre yükseklikteki alanda yetişen yiyeçek ve minareleri bırakıp 1500metre yükseklikteki yiyeçek ve minarelleri beslenme menüsüne alırsanız.:evrim mutant degişgenligi başlar.bu degişkenlik nesiller sonra DNAnın kendisi olur.o alanda kanserin evrimi sağlık sorunu yerine DNA nın kendisi olur.30cu pareldeki bir insan veya hayvan 40cı pareledeki yaşanla çiftleşmedeki durumunda ana karnında yaşamına kanser ile başlar.göçmen kuşlar göç yollarında her yıl farklı noktalara inip beslsme ihtiyacı gidermiyorlar.hep aynı rota ve aynı alanı kullanıyorlar.rota ve beslenme menülerini degiştirmiyorlar.göçmen kuşlar alan ve degikenlige müsade etmiyor.yani kuzeden geri döklerinde bir yıl Somaliye;öbür yıl Senegale gitmiyorlar.kelaynaklar bir yıl urfa’ya öbür yıl Tiflise gitmiyor.geri döndüklerinde bir yılarabistana öbür yıl Fas’a daha öbür yıl Libya’ya gitmiyorlar.